Varoluşun Geleceği
Bugüne kadar doğadan öğrendiğim en doğal bilgi, doğa insan olmadan da var olabiliyormuş. Böyle bakınca kendimi gereksiz ve lüzumsuz hissettim. Peki neden varız? Neden var olabilmek için mücadele veriyoruz? Evrenin doğal döngüsünde, evrenin ömrünü uzatabilecek, sağlıklı döngüsünü sürdürmesine yardımcı olabilecek hiçbir davranışa sahip değiliz. Biz evrenin varlığına katkıda bulunamıyorsak, evren neden bizi içinde barındırmaya devam ediyor ki? Ben olsam hepimizi toz ve gaz bulutuna çevirirdim. En azından havamız olurdu. Aklıma tek bir şey geliyor; doğa hala bizden yana umutlu olmalı! Arkasından konuşmak gibi olmasın ama hayal kırıklığına uğrayacak gibi geliyor. Doğal kaynakları tüketen biz, doğal yaşamı yok eden biz, ozonu delen biz, ozanı yeren biz, bizi var eden doğayı öldürmeye çalışan biz… Bu, insanın annesini öldürmek için çabalaması gibi bir şey olsa gerek. Peki bizim, bizi dünyaya getiren annemizi yok etmemize engel olan nedir? “Anneye el kalkmaz!”. Kim dedi? Büyüklerimiz. Büyüklerimiz nerden edindi bu bilgiyi? Büyüklerinden. Peki onlar? Tarihte ta eski çağlardan birinde birileri annelerine el kaldırmış olmalı, sonrasında da anne olmadan var olamadıklarını görmüş olmalılar ki bir daha anneye el kaldırmamışlar. Sonraki nesillere de bu nasihati vermiş olmalılar. O halde biz doğa anaya el kaldırdığımız şu günlerde yok oluşun eşiğine gelmeliyiz ki yeni nesillere nasihat verebilelim; Doğaya el kalkmaz!…
Aslında amacım ahlaktan bahsetmek fakat nerden girdim böyle dedim şu an kendime. Endişelenmeyin ahlak ahkamı kesmeyeceğim burada. Elbet bağlarım bir yerde. Hadi bakalım…
Ahlak kavramı oldukça geniş bir kavram. Tarihi de insanlığın varoluş tarihine kadar da uzanıyor. İçinde bilgi, düşünce, duygu, davranış, sosyal öğrenme, din, varoluş kaygısı, yok oluş kaygısı, tecrübe, yargılanma, savunma, hayatta kalma içgüdüsü, vs hepsini barındırıyor. Ahlak neden var? sorusunun cevabını ahlak olmasa ne olurdu? sorusunun cevabı ile vermek istiyorum. Düşünün ki bir bebek dünyaya geliyor ve dünyayı fark edip büyümeye başladıkça “hep bana verin” hisleri ile yaşamını sürdürmek istiyor. Memeyi bana verin, ilgiyi bana verin, güveni bana verin, sevgiyi bana verin, durun şimdi! Herkes benimle ilgilensin! Yoksa basarım yaygarayı!. Ben de karşılığında size tatlılığımı, iyi ki dünyaya gelmişliğimi vereyim. Doğduğumda maymuna benziyordum ama giderek daha muhteşem bir şey oluyorum yahu!. Tabi ki dünya beni sevecek!…
Birilerinin bu hep alma içgüdüsüne dur demesi gerek. Yoksa elimizde verecek bir şeyimiz kalmayacak. Nasıl durdurabiliriz? Kural koyalım; “Bunu yaparsan cezalandırırız”, “istediğimizi yapmazsan sevdiğin şeylerden mahrum ederiz. Nasihat verelim; “Bu kadar dondurma yeter karnın ağrır”, “Biraz da kardeşine bırak o senden küçük”, “insanlarla paylaş ki onlar da seninle paylaşsın”, “istediğini elde etmek için başkasına zarar verme yoksa başkası da sana zarar verir”. Yaşatarak öğretelim; “yap bakayım gör ne oluyor”. Bunların hepsi aynı kapıya çıkıyor. Amaç hepsinde aynı. İnsanın bencil doğasını törpüleyebilmek. Yoksa hepimizi sömürüp yok edecek. Yok olmayı engelleyebilmek için de başımıza icat çıkaralım. Evet bulduk. Bencillik törpüsü!. Buna bir de isim verelim; Ahlak!.
İşte ahlak bizim doğayı yok etmemizin önündeki en önemli törpü. Ahlakı meydana getiren tüm kavramlar bizi aslında bizden korumak için icat edilmiş, belki de insanlık tarihinin en önemli icatları. Tarihin en büyük mucitleri Tesla değil, Edison değil, kendi çapında yuvarlanıp giderken tekerleği bulan atalarımız değil, ahlak kavramını oluşturarak yok olmamızın önüne geçmeye çalışan o muhterem filozoflardır. Varoluşumuz teknolojiye bağlı değil, uzaya gitmemize bağlı değil (gittiğimiz gezegene çöpümüzü de götürürüz biz), varoluşumuzun geleceği sınırsızlığımıza bağlı değil aksine kendi bencilliklerimizi sınırlayabilmemize bağlı olacaktır. O bencillik törpüsü ahlakımızı ne kadar geliştirip koruyabileceğimize bağlı olacaktır. Böyle de bağlarım konuyu.
Ben insanın zeki, çevik aynı zamanda da ahlaklısını severim. Neden? Çünkü ancak o zaman doğa bizi içinde tutmaya devam eder. Şu günlerde doğanın bize küstü küsecek olduğunu hissediyorum. Biliyorum bizi barıştırabilecek bir formül var. Ahlak formülü!. Sıkı durun formülü veriyorum; Düşünün ki ahlak kocaman bir ağaç, ahlak kocaman bir ağaç ise, o ağacın bir tohumu olmalı, o tohumun yeşermesi için uygun ortam olmalı, büyüyebilmesi için destek görmeli, uzun yaşayabilmesi için korunmalı. Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönmeli dünyamda…