Bir Balığın Psikanalizi (Paleoantropolojik Öyküler Bölüm 1)
Lütfen okumaya başladıysanız bitirin. Yoksa arkanızdan ağlarım.
Zaman zaman düşünürüm. Acaba ilk insan… Aslında merak ettiğim kısım; Koaservatlardan primatlara, homo habilislerden neanderthallerden homo sapienslere uzanan yaklaşık 900 milyon yıllık bir serüvenin sadece son 6 milyon yılcık kısmı. Hatta 6 milyon yıl geriye gitmeme gerek yok. 5 milyon 990 bin yıl geriye gitsem yeterli olur bana. Benim merakım neye benzedikleri değil, daha çok ne düşündükleri ve ne hissettikleri üzerine. Mesela aşık oldukları zaman midelerinde kelebekler uçuşur muydu, öfkelendiklerinde “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” derler miydi, reddedildiklerinde “aslında beni seviyor” derler miydi, kilo aldıklarında kendilerini mağaraya kapatırlar mıydı, dedikoduyu severler miydi, ölen birinin arkasından “iyi ki henüz seküler dünyasallaşma yapımız yok aksi halde ölümü kucaklayamazdık” derler miydi? Aklımda 6 milyon soru var. “Bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum” diye düşündüler mi, çocuklarına “başarılı olursan toplum seni kabul eder yoksa maymundan farkın kalmaz” mesajı verirler miydi? “Bak buralar ileride çok değerlenecek yerleşelim” diye düşündüler mi? Hayır muhtemelen bunu düşünmemişlerdir. Düşünselerdi ilk insanların kalıntılarına Nişantaşı, Etiler civarlarında rastlardık.
Bilmiyorum haberiniz var mı? Yakın bir zamanda 3.7 milyon yıl öncesine ait bulunan en eski insan fosiline ulaşıldı. Sonra bir de bunun 3 boyutlu görseli oluşturuldu. Bir baktım ki bu benim bebekliğim! Dediğim gibi merak ettiğim şey görüntü değil. 37 yıl yaşadın 3.7 milyon yıl ölü kaldın. Nice tarihlere şahit oldun ama kılını kıpırdatamadın. Daha dur bekle neler olacak neler ve sen hala kıpırdatamıyor olacaksın.
Çok uzak bir gelecekte insan ırkı hayatta kalabilirse bugünkü bizler hakkında neler düşünecekler acaba? Tabi o zamanlar teknoloji çok gelişmiş olacağından fosillerimizden hayatımızı analiz edebilecekler. “Bakın çocuklar bu, orman yakıp içine otel diken insan fosili”, “Bu da kuleleriyle birlikte gömülen dünya başkanı fosili”, “Bu fakir fosili geriye sadece oy pusulası kalmış”, “bakın bu en ilginci;… “ Bunu özgür bir ülkeye kavuşmadan yazamayacağım sanırım. “Bu da özgür ülkeyi göremeyen umutlu insan fosili (temsili)”…
İnsan ne garip bir varlık! Öleceğinden adı gibi emin olmasına rağmen sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan başka bir varlık bulamazsınız. Hani insan en zeki primat diyoruz ya, yahu bunun neresi zekilik! Bu düpedüz aptallık! Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayanlara taparken hiç olmayacak birileriyle konuşanlara şizofreni diyoruz.
Ne diyordum. Ah evet! İlk insan. Tekrar geçmişe gidiyorum. En çok merak ettiğim soru şu; hırsları var mıydı? Çünkü şimdiki fosillere bakınca çok çaresiz görünüyorlar. Popülerlik kavramı nasıldı, herkesin bir popisi var mıydı, neler için hırs yapıyorlardı? Yoksa rahat ve umursamaz mıydılar? Enseye şaplak popiye parmak… Yahu mutlular mıydı bana onu söyleyin bari.
İlk insan… dünyanın o zaman ki acımasız iklim koşullarında hayatta kalabilmek için verdiği mücadele ile günümüz insanının acımasız duygusal koşullar altında verdiği mücadele arasında bir fark göremiyorum. Kendi varoluşsal kaygıları ile kendi yok oluşunu hazırlayan bir canlıya zeki diyebilmek için cahil cesareti gerekir. Varoluşçu psikoloji çoktan keşfedildi, ben de yokoluşçu psikolojinin öncüsü olmaya can atıyor gibiyim. Zaten bir canım var o da geleceğimize feda olsun. Gelecekteki atalarımız ne demiş; atın ölümü ölümsüzlük arzusundan olsun!
Bunları yazarken başka bir merak duygusu daha uyandı içimde. Son insan… Fakat bu merakımı dile getirecek olan cümlelerimi bir başka yazıya saklamaya karar verdim.
İlk insan bize umut verdi. Yeni nesiller için muhteşem bir doğa bıraktı. Doğa insana güvendi. İnsan hırslandı. Hırslandıkça acımasızlaştı. Acımasızlaştıkça yalnızlaştı. Yalnızlaştıkça doğasını şaşırdı. Artık biliyorum! İlk insanı bilemem fakat şimdiki insanın tarifini yapabilirim; Sudan çıkmış balık!…